Kayıtlar

Aralık, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

5 - Onurdoğan: Benzediği Kadar Farklı

5 - Benzediğimiz Kadar Farklı / Felix Yolculuğun ikinci haftasıydı. Felix nöbet tutmayı seviyordu. Orduda geçirdiği günlerden alışmış, bu nöbetler, yatağını ısıtan bir kadın kadar sadık ve güvenilir hissettirmeye başlamıştı. Bu düşüncesini her kimle paylaştıysa şaşkınlıkla karşılanmıştı. Eh, ne orduda kadın vardı ne de nöbetler sıcaktı. Yine de bir asker, nöbet tutan kişilere güvendiği kadar diri uyanır. Felix de bu hayatta en çok kendine güveniyordu. Yine de en gergin olduğu geceler, ayın bu kadar parlak parladığı, bulutsuz gecelerdi. Her şey göz önündeyken, insan baktığı şeyi nadiren görür. “Hiç şeytanları düşünüyor musun?”  Felix sesle irkildi. Bu yersiz görünen sorunun şaşkınlığıyla Agenor’u süzdü. Kafası karışarak konuştu, “Tanrı Mamai’den ötesi beni ilgilendirmez. Kötü ruhlar da aklımın ucundan geçmiyorlar. Şeytanlar veya doğa nemfleri.” Agenor bir eliyle saçlarını kenara itti. Felix’in yanına oturdu. “Hiç de dindar olmana gerek yok. Sonraki hayattan ziyade, bu konular yaşarken

4 - Onurdoğan: Gelecek Yaprakları

4 - Gelecek Yaprakları / Güvercin Yağmur sonunda dinmiş, geride daha sakin geçecek birkaç gün ve bol bol su birikintisi bırakmıştı. İrdin'de yağmurlar nadiren beklenmedik bir vakitte gelirdi. Tanrıların lütfu olacak ki uyanış mevsiminde bir yağmur yağdıktan tam on gün sonra geri gelirdi, ne bir gün geç ne de erken, tam on gün sonra. Bu tür hava olayları Güvercin isimli genç Işıktutan çocuğa hep neşe getirmişti. Tanrıların insanlara çözsünler diye bıraktığı bu küçük bilmeceler onu büyülüyordu. Güvercin üstünde rengarenk bir cübbe ve cübbenin boşluklarından parlayan zincirli zırhıyla göz kamaştırıyordu. Uzun dil dökmeler sonucu Val’i cübbeyi dikmeye zar zor ikna etmişti. Cübbe tek kelimeyle… alışılmadıktı. Işıktutanlardan beklenilen, kendilerini en yakın hissettikleri tanrıyı bulmak ve o tanrının renklerine bürünüp onun doktrinlerini bilgisiz halka tanıtmaktı. Güvercin için bu süre, tanıdığı bütün Işıktutanlardan daha uzun sürmüştü. Tanrılar arasında ayrım yapmak çok olası gözükmeyi

3 - Onurdoğan: Hedef

3 - Hedef Yağmur daha öfkeli yağıyordu. Nikos'un sesi de yağmur gibiydi. "Kimsin sen?" "Şimdilik bir yabancıyım. Birazdan hepinizi savuşturacak kişiyim. Ve ileride sizin yeni yoldaşınızım." "Akılda tutmak için ne kadar da uzun bir isimmiş." Nikos etkilenmiş gibi gözükmüyordu. Beyazı eksik sol gözü onu olduğundan daha korkunç gösteriyordu. Felix duruşunu değiştirdi. Su yılanı tutuşu. Şimdi balta uçlu mızrağı elinden düşürecekmiş kadar gevşek tutuyordu. Bu arkadaşı ikna etmek için normalde planladığımdan daha büyük bir şova ihtiyacım olacak, diye iç geçirdi. "Bana Felix diye seslen o zaman. Senin bir ismin var mı?" Yağmur ikisinin de saçlarının arasından akıp yeri boyluyordu. Nikos dudaklarını yaladı. Soruyu duymazdan gelerek sırtındaki yarım pelerini kenara fırlattı. "Hadi ama Nikos, yapma." Beran bu birbirinden ilginç grupta yağmurdan şikayetçi olmayan tek kişi gibi gözüküyordu. "Biliyorsun Beran, hak edilmiş bir cezayı vermek

2 - Onurdoğan: Kanlı Bir Gün

2 - Kanlı Bir Gün "Daha önce bu kadar büyük bir tane görmedim, Beran abla." Agenor, yerdeki üç parmaklı canavarın ayak izini inceliyordu. Yarık bir insan boyundaydı. Agenor, çukurun yanında diz çökmüş, siyah kapşonu başında minik bir kurta benziyordu. Uzun badem rengi saçları kapşonun altından sarkan kabarık bir yeleyi anımsatıyordu. Beran, kardeşinin sırtına destekleyici bir dokunuş bıraktı. "İyi iş, Agenor. Buradan sonrasında daha da temkinli olalım." Gözünün önüne düşen sarı, kıvırcık bir bukleyi kenara itti. Gözleri ayak izinin gittiği yöne kilitlenmişti. "Başka bir iz görünürde yok gibi. Yine de bu iz fazlasıyla yeni." "Peki ya dallar?" Agenor ve Beran'ın arkasından gelen ses gür çıkmıştı. Nikos isimli adam, Daimsos'luların kömür renkli saçlarına sahipti. Yüzünün sol tarafı süslü bir şapkayla gölgelenmişti. "Dallara ne olmuş?" Agenor hala diz üstündeydi. "Geçtiğimiz yol boyunca dallar paramparça edilmişti. En az seki

1 - Onurdoğan: Yaver

Resim
1 - Yaver Yağan yağmur senenin ilk yağmuruydu ve Maria, babasının yalan söylediğinden şüpheleniyordu. Atını yumuşak toprakta süren babasına daha sıkı sarıldı. "Bugün güzel bir gün olacak." Felix'in sesi kendinden emin çıkıyordu. Her kim olsa bu sözlere inanabilirdi ancak Maria değil. O babasını herkesten iyi tanırdı. "Değil mi, Shev? Bu yağmurda kıyafetleri yıkamana da gerek kalmayacak." “Evet, efendim Lordum Felix. Erel bize yağmurunu lütfetti.” Shev, Felix'e şefkatli bir bakış attı. Felix emin olmayarak kafasını salladı. Tanrıların isimlerine hakim değildi. Onun bilmesi gereken tek bir tanrı vardı ve onu çok iyi biliyordu: Mamai, Altın Mızrak. Maria, Felix’in mızrağını kavradığını gördü. Yağmura teşekkür etmek için bile Mamai’yi düşünüyor, bunu diğer soyluların yanında yapmasa iyi olur. Neyse ki Rubico’nun bu kesiminde soylulardan çok oduncular ve sıkkın İmparatorluk devriyeleri vardı. Asiler Karaktu’yu aşamamıştı ve Karaktu, Rubico’ya çok uzaktı. Maria,