3 - Onurdoğan: Hedef





3 - Hedef


Yağmur daha öfkeli yağıyordu. Nikos'un sesi de yağmur gibiydi. "Kimsin sen?"


"Şimdilik bir yabancıyım. Birazdan hepinizi savuşturacak kişiyim. Ve ileride sizin yeni yoldaşınızım."


"Akılda tutmak için ne kadar da uzun bir isimmiş." Nikos etkilenmiş gibi gözükmüyordu. Beyazı eksik sol gözü onu olduğundan daha korkunç gösteriyordu. Felix duruşunu değiştirdi. Su yılanı tutuşu. Şimdi balta uçlu mızrağı elinden düşürecekmiş kadar gevşek tutuyordu. Bu arkadaşı ikna etmek için normalde planladığımdan daha büyük bir şova ihtiyacım olacak, diye iç geçirdi.


"Bana Felix diye seslen o zaman. Senin bir ismin var mı?" Yağmur ikisinin de saçlarının arasından akıp yeri boyluyordu. Nikos dudaklarını yaladı. Soruyu duymazdan gelerek sırtındaki yarım pelerini kenara fırlattı.


"Hadi ama Nikos, yapma." Beran bu birbirinden ilginç grupta yağmurdan şikayetçi olmayan tek kişi gibi gözüküyordu.


"Biliyorsun Beran, hak edilmiş bir cezayı vermekten asla kaçınmam." Sivri uçlu kılıcı ve hançerini eline aldı. İki silah da Nikos'un ellerinde gülünç derecede kısa gözüküyordu. Ne garip bir silah seçimi. Mızrağımın tek darbesiyle bu kılıcı ikiye ayırırım. Düşünceler Felix'in sırıtmasına sebep olmuştu.


"Tek başına mı geleceksin üstüme?" Nikos cevap vermedi. Yüzünün karanlık tarafıyla Felix'in arkasındaki kızı izliyordu. Kız kolları arkasında birleştirilmiş bir asker duruşunda bekliyordu.


"Tamam, cesarete saygı duyarım. Dediğim gibi, şimdi siz kızıma saldırmaya çalışacaksınız ve ben de sizi engelleyeceğim. Beni geçmenizi beklemiyorum ancak ne kadar sıkıntı çıkarırsınız görmek istiyorum ve böylelikle yeteneklerimiz birbirimize uyuyor mu görece-" Nikos hızlı bir hareketle ileri atıldı. Tek parmak kalınlığındaki düello kılıcını yukarıdan bir hamleyle Felix'in üzerine indirdi. Darbe yağmur sularını kesip damlaları Felix'in yüzüne sıçrattı. Felix son anda mızrağına bir tekme atarak yukarı savurdu ve kılıcı engellemeyi başardı.


Bu adam beni öldürmeye çalışıyor. Tam o anda Nikos'un diğer elindeki hançer Felix'in karnını deşmek için harekete geçti. Felix hızlı bir hareketle yana döndü ve darbenin belinin yanından geçmesine izin verdi. Nikos'la iç içe geçmişlerdi.


Felix ayağını toprağın içine batırdı ve tüm gücüyle Nikos'un kılıcını tutan balta ucuyla etrafında döndü. Nikos arkasına savrulurken toprak bacağını kavradığı için sol ayağı yerinde sabit kaldı. Ayağından karnına uzanan yıldırım gibi acı karşısında dişlerini sıktı.


Nikos ağırlığını Felix'in fırlattığı tarafa vermişti ve iki ayağı üzerinde hafif bir şekilde indi. Şimdi Felix ve Maria'nın arasındaydı ve Felix'in vücudu kendisini açıkta bırakan yamuk bir şekil almıştı.


Felix ayağını çekmeye çalıştı ancak ayağı yerinden çıkmayınca aceleyle kaplumbağa tutuşuna büründü. En azından bu duruş yerimde sabit kalmamı gerektiriyor. Nikos kolları iki yanda açık bir şekilde Felix'in duruşunu inceledi. Kafasını yana yatırdı ve arkasını döndü.


"Hey ben burdayım seni budala!" Felix yerinden oynamayacak bir kaya gibi sağlam duruyordu, mızrağını iki eliyle kavramıştı. Nikos umursamadan yürümeye başladı.


"Sen nereye gi…" Felix şok içinde Maria'ya baktı. Kız iki eli arkasında hala gülümseyerek dövüş alanına bakıyordu.


"Kızını öldürmeye gidiyorum."


Kelimeler Felix'in yüreğini sıkıştırdı. Çaresizce ileri atıldı. Her adımıyla duruş değiştiriyordu. Yıllarca aldığı mızrak eğitimi kafasından çıkıp gitmişti. Soğukkanlılığının yerini çaresizlik almıştı. Çığlık atarak mızrağını kavrayıp koşmaya devam etti. Mızrağı tam sırtına geçireceğim.


Nikos bir anda durdu ve arkasını döndü. Elindeki hançer Felix'e doğrultulmuştu. Felix'in gözleri açıldı. Duramayacak kadar hızlı ileri atılmıştı, en azından zamanında değil.


Felix yavaşça hançere doğru düşerken yağmur hızlandı. Maria'yı izledi. Hala gülümsüyordu. Hala bir çıkış yolum olduğunu düşünüyor. Onu yarı yolda bıraktım. Ben kaybettim.


Gözleri Nikos'a kaydı. Siyah silüeti tereddüt etmeden ayaktaydı. Bu adam Felix'in zihnine girmiş ve ilk önce onu orada yenmişti. Felix'in yapacağı her adımı ön görmüş, tüm duruşlarının en zayıf yönlerini hedef almıştı.


Su yılanı tutuşu rakibi uzak tutmakta iyiydi ama o ilk dalgınlık anında Felix'in içine sokulmuştu. Kaplumbağa tutuşunda birisine yaklaşmak ölüm demekti ve Nikos bunu görüp hedef değiştirmişti. Şimdi de Felix boğa tutuşunun kontrolsüz gücüyle çaresizce saldırmıştı ve Nikos basitçe yana kaymıştı. Sen kimsin, bütün bu duruşları öğretebilecek sayılı silah ustası var. Mızrak kullanmayan birisi nasıl oluyor da her duruşuma karşılık bulabiliyor.


Bunun bir önemi yoktu. Felix'in macerası başlamadan bitmişti. Felix gözlerini kapattı ve kaçınılmaz ölümü karşıladı. Hançer göğsünü deşip kalbini parçalayacaktı.


Felix hafiflediğini hissetti. Yağmurun altında, havada süzülüyor gibiydi. Ölüm hiçbir zaman gelmedi. Gözlerini açtığı zaman kendini hançerin üstünde asılı buldu. Agenor, Felix'i kapşonundan yakalamış havada tutuyordu. Felix adamın yanına yaklaştığını bile fark etmemişti.


✦✦✦


"Seni bir kere öldürdüm, bir daha da öldürebilirim. Bize bir açıklama borçlusun Felix Onurdoğan." Felix irkildi. Nikos, yolculuğu boyunca gerçek kimliğini fark eden ilk kişiydi. "Bir İmparatorluk prensi bizi neden arıyor?" İmparatorluk derken yüzü kasılmıştı.


Şimdi taştan hanın üst katında büyük bir odanın içerisindeydiler. Shev, Felix'in ayağını turnikeye alıyordu. Neyse ki savurma sırasında bileği kırılmamıştı.


Felix o an fark etmese de dövüş epey ilgi çekmiş ve etraflarında meraklı bir kalabalık oluşturmuştu. Beran'ın uzun uzun yetkililere açıklama yapması gerekmişti. Halk grubun üyelerini tanıyor ve onlara 'Rubico'nun Kurtarıcıları' ve 'Bıçkınlar' diye sesleniyordu.


Felix dalgın bir şekilde elindeki uytum çayına bakıyordu. Maria ağrı kesici etkileri olduğundan bahsetmişti. "Şimdi kim olduğunun farkına vardım." Felix'in sesi sakindi. Savaşın heyecanından eser kalmamıştı. Dövüş sonrası hep böyle duygu çöküşleri yaşardı. Ne garip, dövüş sırasında hiç olmadığı kadar canlı hissediyorum oysa ki.


"Sen Nikos Kazandibi'sin. Daimsos düşmeden önceki son prens." Bu Nikos' un kafa karıştırıcı silah seçimini, kömür siyahı saçlarını ve dövüş sanatlarındaki bilgilerini açıklardı. En azından kimliği ortaya çıkan tek kişi ben değilim artık.


Nikos dışarıda olduğundan daha konuşkandı. "Evet, öyleyim ve bunu da gizlemiyorum. Senin aksine. Şimdi cevap ver, neler peşindesin?"


Felix derin bir nefes aldı. Gözünün önüne düşen ıslak saçlarını geri itti. Bıçkınlar'ı küçümseyerek bir kez hata ettim. Bir daha olmayacak. Tüm kartlarımı açık oynamalıyım.


"Beni buraya annem Aurelia gönderdi. Sizin şanınız ve dürüstlüğünüz onun kulağına kadar gitmiş. Bizim ailemizde garip bir güç var. Bildiğiniz gibi İmparatorluk'un büyük aileleri evliliklerine çok önem verir. Bu hem siyasi hem de ittifaklar açısından önemli bir hamledir. Ancak babam bu geleneğe bir istisna, onun evliliği daha o Karaktu kralı değilken, düşükdoğumlu annem ile gerçekleşti."


"Çoğu kişi bu hareketi babamın aşık olduğuna yorsa da gerçek hiç de öyle değil. Babamı çok iyi tanıyorum ve o sert kabuğunun içinde insan duygularına yer olduğuna şüpheliyim. O annemle evlendi çünkü annemin soyunda insanların fark etmediği bir güç olduğunun farkındaydı. Bizim Karaktu tahtını ele geçirmemizin sebebi de bu güç sayesindeydi."


Felix elini Maria'ya uzattı. Maria nazikçe ayağa kalktı ve sırtındaki uzun kollu gömleği çıkarttı. Maria'nın çıplak kollarının üstü bembeyaz garip şekilli dövmelerle tamamen kaplanmıştı.


"Annemin soyundan birileri yıllar önce bir anlaşma yaptılar," Felix duraksadı. Gözleriyle odayı tartıyordu. Bu söylediklerim sonumuz olabilir. "Annemin soyundan kadınların anlaşma yaptığı şey bir beyaz ejderdi. Herhangi bir beyaz ejder de değil, kayıtlara geçen son beyaz ejder olan Ejderata Timus. İmparatorluğun büyük Ejderzincir soykırımı sırasında öldürülen son ejder."


"Bu ejder soyumuzdan ne istedi bilmesem de karşılığında paha biçilmez bir hediye verdi, kendi kanını bizimle paylaştı. Bu kan bende de olsa da ne yazık ki sadece soyumuzdan gelen kadınları büyü güçleriyle kutsadı. Maria da beyaz ejder kanına sahip ve bu yüzden onun da büyü güçleri var."


"Ne yazık ki babam annemle evliliğini yaptığından beri dünya değişti, İmparatorluk ejderlere eskisi gibi bakmıyor. Maria'nın güçlerini sır olarak saklamamız gerekiyor. Ben buraya sizden yardım istemek için geldim. Babamın zihni her geçen gün İmparatorluk ideallerine daha da yaklaşıyor. Karaktu'nun halklarını ayrıştırıyor." Felix, Nikos'a döndü. "Karaktu'nun eski sahipleri, Daimsos soyundan gelen siyah saçlı insanları her geçen gün daha da zorlu şartlar altında madenlere yolluyor. Yıllar süren savaşların hıncını senin eski krallığının insanlarını köleleştirerek çıkarıyor. Gözümün önünde inandığım bütün ideallere zincir vurmaya çalışıyor. Annemle kızımın hayatı için endişeleniyorum. Eğer araştırmalarımız doğruysa Timus geride bir yumurta bırakmış olmalı. Beyaz ejderlerin soyu tükenmemiş olabilir. Biz o yumurtayı bulup babamı tahttan indirmek istiyoruz. Tek umudumuz sizsiniz Bıçkınlar."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mitolojiler ve Halk Folklorlarında Karga-Kuzgun Motifi

5 - Onurdoğan: Benzediği Kadar Farklı

Anlamsı İki Hikaye