Karga diyerek genelleme yapsak da aslında çoğu mitolojide karga ve kuzgun tek bir motif olarak kullanılırlar. Çoğu durumda “ölüm”ü ve ölümün karanlık taraflarını resmetmek için kullanılsalar da bazı mitolojilerde kutsal varlıklar olarak anlatılırlar. Mitolojilerde Karga: Kelt mitolojisinde savaş tanrıçası Morrighan, çoğu zaman karga formunda yolculuk eder. Yanına iki tane daha karga alan Morrighan’ı gören insanlara Morrighan’ın onları her daim izlediğinin bilirler. -- ya da onu kızdıran birisiyle görüşmek üzere olduğunu. Bazı Gal öykülerinde, kuzgun ölülerin öbür dünyaya taşınmasını sağlar. Hatta bazı cadı ve efsunculara kuzguna dönüşme gücünü de bahşetmiştir. Yerel Amerikalılar kargaları kurnaz ve kandırıkçı bir varlık olarak görmüşler. Karganın kandırdığı insanları anlatan onlarca hikâye vardır. Bazı kabilelerin efsanelerine göre ise, Karga yaratılışla ilgili olan herşey ve ötesiyle bağdaştırılmış, insanlara ışığı getirenin karga olduğu düşünülmüştür. Bu kabilelerin bazı
1 - Yaver Yağan yağmur senenin ilk yağmuruydu ve Maria, babasının yalan söylediğinden şüpheleniyordu. Atını yumuşak toprakta süren babasına daha sıkı sarıldı. "Bugün güzel bir gün olacak." Felix'in sesi kendinden emin çıkıyordu. Her kim olsa bu sözlere inanabilirdi ancak Maria değil. O babasını herkesten iyi tanırdı. "Değil mi, Shev? Bu yağmurda kıyafetleri yıkamana da gerek kalmayacak." “Evet, efendim Lordum Felix. Erel bize yağmurunu lütfetti.” Shev, Felix'e şefkatli bir bakış attı. Felix emin olmayarak kafasını salladı. Tanrıların isimlerine hakim değildi. Onun bilmesi gereken tek bir tanrı vardı ve onu çok iyi biliyordu: Mamai, Altın Mızrak. Maria, Felix’in mızrağını kavradığını gördü. Yağmura teşekkür etmek için bile Mamai’yi düşünüyor, bunu diğer soyluların yanında yapmasa iyi olur. Neyse ki Rubico’nun bu kesiminde soylulardan çok oduncular ve sıkkın İmparatorluk devriyeleri vardı. Asiler Karaktu’yu aşamamıştı ve Karaktu, Rubico’ya çok uzaktı. Maria,
5 - Benzediğimiz Kadar Farklı / Felix Yolculuğun ikinci haftasıydı. Felix nöbet tutmayı seviyordu. Orduda geçirdiği günlerden alışmış, bu nöbetler, yatağını ısıtan bir kadın kadar sadık ve güvenilir hissettirmeye başlamıştı. Bu düşüncesini her kimle paylaştıysa şaşkınlıkla karşılanmıştı. Eh, ne orduda kadın vardı ne de nöbetler sıcaktı. Yine de bir asker, nöbet tutan kişilere güvendiği kadar diri uyanır. Felix de bu hayatta en çok kendine güveniyordu. Yine de en gergin olduğu geceler, ayın bu kadar parlak parladığı, bulutsuz gecelerdi. Her şey göz önündeyken, insan baktığı şeyi nadiren görür. “Hiç şeytanları düşünüyor musun?” Felix sesle irkildi. Bu yersiz görünen sorunun şaşkınlığıyla Agenor’u süzdü. Kafası karışarak konuştu, “Tanrı Mamai’den ötesi beni ilgilendirmez. Kötü ruhlar da aklımın ucundan geçmiyorlar. Şeytanlar veya doğa nemfleri.” Agenor bir eliyle saçlarını kenara itti. Felix’in yanına oturdu. “Hiç de dindar olmana gerek yok. Sonraki hayattan ziyade, bu konular yaşarken
Nefis
YanıtlaSil