1 - Onurdoğan: Yaver





1 - Yaver

Yağan yağmur senenin ilk yağmuruydu ve Maria, babasının yalan söylediğinden şüpheleniyordu. Atını yumuşak toprakta süren babasına daha sıkı sarıldı. "Bugün güzel bir gün olacak." Felix'in sesi kendinden emin çıkıyordu. Her kim olsa bu sözlere inanabilirdi ancak Maria değil. O babasını herkesten iyi tanırdı. "Değil mi, Shev? Bu yağmurda kıyafetleri yıkamana da gerek kalmayacak."


“Evet, efendim Lordum Felix. Erel bize yağmurunu lütfetti.” Shev, Felix'e şefkatli bir bakış attı. Felix emin olmayarak kafasını salladı. Tanrıların isimlerine hakim değildi. Onun bilmesi gereken tek bir tanrı vardı ve onu çok iyi biliyordu: Mamai, Altın Mızrak. Maria, Felix’in mızrağını kavradığını gördü. Yağmura teşekkür etmek için bile Mamai’yi düşünüyor, bunu diğer soyluların yanında yapmasa iyi olur. Neyse ki Rubico’nun bu kesiminde soylulardan çok oduncular ve sıkkın İmparatorluk devriyeleri vardı. Asiler Karaktu’yu aşamamıştı ve Karaktu, Rubico’ya çok uzaktı. Maria, evden çok uzaktı. Baba, umarım boş bir hayalin peşinden koşmuyorsundur. Bir söylenti için evden bu kadar uzaklaşmak akıllıca değil. Felix çoğu zaman akıllıca olan yolu seçmezdi. Maria babasının bu yönünün onu özel yaptığını kendine itiraf etti. Yine de özel ve ölü olmak arasında çok ince bir çizgi vardı.


Shev, ata yetişmek için hızlı bir tempoya ayak uyduruyordu. Öne doğru atıldı ve eliyle eski taştan bir binayı gösterdi. "Efendim Lordum Felix, Bıçkınlar Hanı şu bina. Eski görüntüsüne aldanmayın, çok bir geçmişi yok. Daha önce burada yer alan başka bir binayı yeniden düzenlemişler. Yerel halkla yaptığım konuşmalar, hanın en fazla bir iki yıl öncesinde kurulduğunu gösteriyor." Shev detaylar konusunda iyiydi. Maria bu yeteneğin işe yararlılığını takdir ediyor ancak Shev'in nerde durması gerektiğini bilmediğini düşünüyordu.


Shev, Maria'dan birkaç yaş büyüktü ve Başkent insanının karakteristik uzun, sarı saçlarına sahipti. Ailesi düşük mertebeden geliyordu ve Shev ailesinin soyadını tarih kitaplarına geçirmek için yolu kendi tırnaklarıyla kazıyordu. Onurdoğan Hanesi’nin üçüncü prensine yaverlik yapmak azımsanacak bir şey değildi. Yine de Shev’in mizacı her şeyi kolaylaştırıyordu. Çocuk adeta bir soylu olarak doğmuştu.


Felix'te olmayan her şey, bu çocukta var gibiydi. Felix yapılı ve uzundu. Kahverengi saçı ve sakalını kısa tutmak için özellikle uğraşıyordu. Nizama çok önem veriyordu. Yüzü savaş görmüş ve burnu birkaç kez kırılmaktan yamulmuştu. Gözleri keskindi ve kaşları onu her daim kızgınmış gibi gösteriyordu. Maria doğrusunu biliyordu, ne kadar kızgın ve asabi gözükmeye çalışsan da sen ailenin diğer erkekleri gibi sert değilsin baba. Taştan bir hanenin taştan erkekleri.


Maria ne kadar ısrar etse de babası üniformasını ve baltalı mızrağını hiç yanından ayırmazdı. Ailelerinin sembolü olan taştan kalkan simgesini bile zar zor bırakabilmişti. Dikkatleri üstlerine çekmek istemezlerdi.


Felix tam anlamıyla bir asker olarak büyütülmüştü. Kesinlikle iyi bir liderdi ancak onun liderlik yapması beklenen kişiler de onun gibi asker olanlardı. Söz konusu Karaktu gibi büyük bir şehri yönetmek olduğunda sırada bekleyen iki abisi ondan daha istekliydi. Felix bunu sorun etmiyordu. Onu yerinde tutacak zincirler olmadığı zamanlar daha mutluydu. Üçüncü çocuk olmak ona bu konuda kesinlikle birçok özgürlük tanıyordu. Kendine bir yaver seçmeyi bu kadar erteleyebilmesinin bir sebebi de buydu.


Yüksek mertebeli lordlar yaverlerini kendileri seçerdi. Bu silahlarını ya da atlarını seçmek gibiydi. Savaş alanında silah, yolculukta at ve geri kalan her şeyde yaverler soylunun bir uzvuydu, hayati önem taşıyorlardı. Bir lord uzuvları kadar iyiydi.


Shev için işler farklıydı. Felix onu değil, o Felix'i seçmişti. Yıllar önce, daha Shev on altı yaşında bir çocukken Karaktu kalesinin kapılarını aralamıştı. "Taştan Kalkan" lakaplı bir kaleye yakışır bir şekilde kaleyle ilgili her şey sert, soğuk ve kocamandı. Yine de kralların bile küçük gözüktüğü bu kale kapısında Shev ateş saçan bakışlarla dimdik duruyordu.


"Adını çok duydum Felix Onurdoğan," demişti. "Namını daha çok. Bu bir lordda bulunan nadir bir nitelik." Maria onun muhafızları aşıp kaleye nasıl girdiğini ya da Felix'le böyle konuşacak cesareti nereden bulduğunu bilmiyordu. Maria'nın o günle ilgili en net hatırladığı şey babasının gür kahkahasının soğuk ve boş kalenin salonlarında yankılanmasıydı. Maria'nın evim dediği soğuk ve boş kale.


✦✦✦


"Demek sen beni seçeceksin, ha?" Felix'in sesi salon boyunca yankılanıyordu. İşte bu, bu cansız kalenin ihtiyacı olan şey biraz eğlence, diye düşünerek sırıttı. Muhafızlara doğru elini salladı ve hepsi eski taştan duruşlarına döndüler. Kapının açılmasıyla çocuğun etrafını saracak bir pozisyon almışlardı. Karaktu askerlerinin disiplini, düşmanları tarafından bile takdir görürdü.


Felix büyük tahtın sağındaki gümüş sandalyeden kalktı ve kapıya doğru bir adım attı. Abisi Markus yokken gümüş sandalyeye oturmak sonraki büyük çocuktan beklenilen şeydi. Diğer abisi Jacob'un beş yıldır kaleye ayak basmadığı düşünülürse Felix kendisinin oturmasında bir sakınca görmüyordu. Sandalye sandalyeydi. "Adın ne çocuk?"


"Benim adım Shev, Onur Doğumlu. Düşünecek vaktim çoktu ve ben de en iyi yaptığım şeyi yaptım ve düşündüm." Çocuğun sesinde tereddütten eser yoktu. Çocuğun keskinliği Felix'i afallattı. Çocuk göğsünü gerdi ve gururla devam etti. "Eğer bu diyar beni bir yaver olarak görecekse, bu ben senin yanındayken olacak."


Felix çocuğu baştan aşağı süzdü. Beni kızdırmaya mı çalışıyor? Öyleyse çok iyi bir iş çıkarıyor, diye iç geçirdi. "Shev çocuk," özellikle çocuk sözcüğüne baskı yapmıştı. "Buraya geldiğin için ya çok akıllısın ya da aptalın tekisin ve benim aptal bir yaverle işim olmaz. Nedense bu planındaki aptallık akıllı yönlere ağır basıyor gibi duruyor." Felix'in eli alışkanlıkla boş mızrak askısını kavradı.


"Bir şey nadiren aynı anda hem akıllıca hem aptalcadır, Onur Doğumlu. İkisinin aynı kafada yer etmeyeceğini söylemekte çok haklısınız. Bilgeliğiniz hakkında duyduğum hikayeler doğruymuş." Shev konuşmasını bitirirken salon beylerine yakışır bir reverans yaptı. Bu çoğu lordun bile başarıyla tamamlayamayacağı zariflikte bir selamdı.


Felix'in yüzü buruştu. Sözünü de hiç sakınmazmış. Bir homurtu çıkardı. "Seni hala dinliyor olmamın tek sebebi bu koca kaledeki eğlencelerin kıtlığı. İnce bir çizgide yürüdüğünün farkında ol Shev. Muhafızlarım tek hareketimle durmuş olsalar da aynı hareketimle seni bu dünyadan siliverirler." Muhafızlar cansız zırh parçaları gibi yerlerindeydiler. Tek parmak boyunda göz aralıkları dışında tamamen metalle kaplıydılar. Her biri Karaktu geleneğine yakışır bir şekilde veram tahtasından kalkanlar ve tek elli düz kılıçlar kuşanmıştı. Veram odunu demirin yarısı kadar ağırdı ancak en az demir kadar sağlamdı. Sadece Karaktu topraklarında yetişiyordu ve bu yüzden oldukça nadirdi. Yakın şehirlerin lordlarında kıskançlık oluşturuyordu. Bir veram odunu bir de Karaktu'nun zengin maden ocakları…


Çocuk odadaki muhafızlara göz gezdirdi. Bakışları veram kalkanların garip koyu desenlerinde ve muhafızların kılıçlarının keskin uçlarında geziniyordu. Yine de konuşurken sesinde endişe yoktu. "Yalan söylüyorsun, Onur Doğumlu." Sesi salonda yankılandı. Felix Onurdoğan'a böyle bir şey söyleyip sağ çıkmak pek mümkün değildi. Daha önce nicelerini daha azı hakaretler için düelloya çıkarmıştı.


Felix öfkeyle tahtın basamaklarını aştı ve çocuğa yaklaştı. "Neler saçmalıyorsun? Eğer cesaretimden şüphe ediyorsan endişelenme yalan söylemiyorum, bir sonraki hatanda ölü bir adamsın."


Çocuk yerini koruyordu. "Ah, tek bir hatamda öleceğimin farkındayım. Sizi yalancı atfetmemin sebebi sizi çok iyi tanımamdır."


Felix çocuğa doğru bir adım daha attı. "Neler saçmalıyorsun?" Felix öfkeden salyalar saçıyordu. Artık aralarındaki mesafe bir kol boyundan daha azdı.


Shev'in kalbi küt küt atıyordu, Felix bunu ancak bu kadar yakından fark edebilmişti. Eğer ben öldürmezsem kesinlikle heyecandan ölüp gidecek, diye düşündü. Felix'in öfkesi yattı. Ne oldu, şimdi de küçük çocuklara bağıran bir adama mı dönüştüm? Düşünceler kafasını kurcalıyordu. Shev'i bir çocuk olarak görmek zordu. Bu konuşmaları on altı yaşında bir çocuğa yakıştırmak insanın aklına yatmıyordu.


Shev derin bir nefes aldı. "Sizi çok iyi tanıyorum Onur Doğumlu ve eğer bir hata yaparsam," yutkundu. "Beni kendi ellerinizle öldürecek kadar cesur olduğunuzu biliyorum, muhafızlarınızla değil."


Felix'in yüzüne bir gülümseme yerleşti. "Eh, öyle yapardım değil mi?" Kafasını kaşıdı. Yüzü bu gülümsemeyle bile hala ciddiydi. "Bir adam kendi pisliğini kendi temizlemeli, özellikle bu iş ölüm kadar kutsal bir işse." Kutsal bir pislik, diye düşündü. Felix, savaşmayı sevse de ölümden nefret ederdi. Öyle de olmalı, ölümü seven bir adam asla dik duracak onuru kendinde bulmamalı.


"Sen ilginç bir adamsın Shev," duraksadı. Shev gerçekten de küçük bir adam kadar olgun gözüküyordu. "Ama bu Onur Doğumlu meselesini bir kenara bırakmalısın. Doğru tabir 'efendim' oğlum. Yaverler efendilerine böyle seslenir."


"Henüz efendim değilsiniz Onur Doğumlu." Felix'in rahatlığı çocuğa da geçmişti. "Eğer yaveriniz olursam saygıda kusur görmeyeceksiniz, ancak şu an değil. Şu an efendim değilsiniz. İsterseniz size adınızla da hitap edebilirim."


Felix tıraşlı yüzünü sıvazladı. Uzun bir süre çocuğu izledi. Çocuk taştan bir heykel gibi kıpırdamadan duruyordu. "Dobra ve cesursun. Ve kesinlikle hazır cevapsın. Bu özelliklere önem veririm. Seninle ne yapacağız biz şimdi." Düşünceli gözüküyordu. Salona bir göz attı. Babası ve büyük kardeşi ava çıkmıştı. Büyük salon onlarsız iyice boş gözüküyordu. Gözü küçük kızına kaydı. Aklına bir fikir geldi.


"Yıllardır neden bir yaver arayışına çıkmadım biliyor musun? Çünkü zaten bir yaverim var."


Shev'in yüzündeki dehşet gözle görülür seviyedeydi. "Ama ben… Bunu hiç bilmiyordum."


"Bütün bu zırh giydirme ve eşyaları toplama olayları gelenekten ibaret. İki elimde de hala on parmak bulunuyor. Ben yaverimden aklım olmasını beklerim. Ve şanslıyım ki tanrılar dünyanın en zeki kızını bana vermiş." Felix başını Maria'ya doğru döndürdü. "Kızım Maria'yla tanış, kendisi ona 'yaver' dememi pek sevmez. Eğer yaverim olmak istiyorsan ikna etmen gereken kişi ben değilim," Felix'in sırıtışı tüm yüzünü kaplamıştı. "O."


✦✦✦


Maria hala neler olup bittiğini algılamaya çalışıyordu. Şimdi Shev ile Felix'in çalışma odasına götürülmüşlerdi. Babası burayı nadiren kullanıyordu. Shev ile yan yana duruyorlardı. Maria parmak ucuna çıktığında bile Shev hala ondan daha uzundu. Karşılarında Karaktu'nun metelikçisi Martyr, mimarı Selos, baş hizmetkar Ashe, botanikçi Hotem ve yüzünden hiçbir şey okunamayan babası Felix Onurdoğan oturuyordu. Üstad Haytham biraz sonra geldi ve Maria'nın önüne tüy bir kalem ve bir tomar kağıt yerleştirdi. Yaşlı bir adamdı. Nazikçe Shev'in yanına eğildi. "Oğlum sen de benim kulağıma cevabı fısıldayabilirsin. Böylelikle sayın misafirlerimiz Maria'yla ikinizin cevabını aynı anda öğrenmiş olur." Eliyle masanın karşısındaki beş insanı gösterdi.


Shev kafasını iki yana salladı. "Gerek yok sayın üstad. Ben de kağıt ve kalemle idare edebilirim. Okuyup yazabiliyorum." Üstad şaşırmış gözüktü.


"Nasıl öğrendin evladım?" sesi meraklı olsa da bir parça da şüphe vardı. "Ben… Cevap vermesem daha iyi olur."


"Sence bu seni gözümde nasıl bir konuma sokar?" Felix bu odaya girdiğinden beri ilk kez konuşmuştu. "Gerçekler belki keskindir ama bir adam kesildiğini bilmezse o yarayı asla saramaz." Felix konuşurken herkes onu dinliyordu. "Beni kanayarak ölüme mi terk etmek istersin çocuk? Senin hakkında her şeyi bilmek istiyorum."


Shev yerinde kıpırdandı. “Okumayı bir kitaptan öğrendim.” Üstada baktı. “Halk Dili Okuma Noktaları isimli bir kitaptan. Tabii başlığını anlayabilmem için önce okuma yazmayı sökmem gerekti.” Hafifçe güldü. Odadakiler ona şaşkınlıkla bakıyordu. “Okumayı tek başına bir kitaptan mı öğrendim oğlum.” Üstadın sesinde de bu şaşkınlığın izleri vardı. “Nerden buldun bu kitabı oğlum? Böyle kitapları sen… kolayca karşılayamıyor olmalısın.”


Shev kızardı. “Onu ödünç almam gerekti… Merkez kütüphanesinden.” Üstad bayılacak gibiydi. Shev utanarak devam etti. “Kütüphane balkonuna bakan ağaçlar son zamanlarda epey uzamıştı ve ben de…”


Felix’in kahkahası odayı doldurdu. Üstad, hızlıca Felix’in önüne geldi. “Efendim bu çocuk hırsızlığını açık açık itiraf ediyor. Bir şey yapmalısınız.” Felix kafasını iki yana salladı. “Oğlum Shev, kitabı yerine bıraktın mı?” Shev sandalyesinden hemen doğruldu.


“Evet, dediğim gibi onu sadece ödünç almıştım. İşim bittiği gibi aldığım yere geri bıraktım.”


Felix kafasını üstada döndürdü. “Bu görüşmeden sonra gidip kontrol edebilirsin artık, Haytham.” Üstad mırıldanarak Shev’e de birkaç kağıt ve bir tüy kalem getirdi ve Felix’in solundaki yerine oturdu.


Geriye kalanı baş hizmetkar Ashe devraldı. “Sizlere her birimiz kendi uzmanlaştığımız alanlardan sorular soracağız ve her bildiğiniz soru size bir puan kazandıracak.” Kollarını nazikçe iki yana açmıştı. Karaktu’nun sert mizacı bu kadında yer edinmemişti. “Eğer öyleyse ben başlıyorum. Martok valsinin üçüncü hareketi nedir? İster erkek ister kadın tarafından yazabilirsiniz.”


Maria cevabı biliyordu. Bu kadar basit bir soruyu İmparatorluk sınırlarında en az bir festivale katılmış herkes bilir. Bir süre sonra baş hizmetkar cevapları göstermeleri için bir el hareketi yaptı. Cevapları seslice okudu. “Maria, ‘Eller uç uca birleştirilir, kadın kendini geri çekip bacağını yukarı sallar. Kadın eteğini ne kadar kabartabilirse o kadar iyi.’” Maria cevabına güveniyordu. “Ve Shev, senin cevabını da görebilir miyiz?”


Shev’in yüzü kızarmıştı. Kafasını indirmiş kağıda dik dik bakıyordu. Sesi titreyen bir fısıltıydı. “Ben bunun cevabını bilmiyorum.” Maria kaşlarını çattı. Bu kadar cesurca kaleye geldikten sonra böyle basit bir soruyu… Yutkundu. Tabii ki hiçbir festivale katılmadı. Bu soru, hayatında fil görmemiş birine fillerin hangi renk olduğunu sormaktan farksızdı, anlamsızdı.


Mimar Selos ayağa kalktı, bir başıyla Felix’e selam verdi. “Dik yerleştirilmiş üçgen bir şeklin kısa kenarları 3 ve 6 metre ise, uzun kenarı kaç metre olmalıdır?”


Maria hızlıca hesaplamalarına başladı. Bu sorular Shev’i çiğ çiğ yemek için dizayn edilmiş. Hiçbirini bilmesinin imkanı yok. Bu kendisinin kötü hissetmesine sebep oluyordu ancak yine de elinden gelen hiçbir şeyi esirgemeyecekti. En azından ona bu kadar saygı gösterebilirim.


Selos cevapları duyurdu. “Maria, 3 ve bir yarım beşlik demiş.” Maria diğer soruya geçmek için yeni bir kağıt çıkardı. “Shev’in cevabı da 3 ve bir yarım beşlik. Bu turda beraberlik göreceğiz.” Maria şaşkınlıkla Shev’e baktı. Bu çocuk kendine hem okuma yazmayı hem de temel geometriyi öğretmiş olamaz.


Selos yerine oturdu ve ardından Botanikçi Hotem ayağa kalktı. Soru soranların arasındaki en şişman kişiydi. “Benim sorum bu arkadaşlarınki kadar kolay olmayacak.” Oturanlar bakışlarını bilerek ondan uzak tutuyordu. Heralde aralarında bir şeyler oldu, diye düşündü Maria. “Bir griffonu evcilleştirmek için ne gereklidir?”


Maria duraksadı. Griffonları evcilleştirmek için kullanılan bir bitki aklına gelmiyordu. Öksek otu olabilir mi? Griffon için fazla zehirli olmalıydı. Mihen yaprağının uyuşturucu etkileri olduğu söylenirdi. Bu bağlılık sağlamazdı sadece griffonu sakinleştirirdi. Maria yanına bir göz attı. Shev cevabını yazmış gururla karşıya bakıyordu. Bu çocuğun griffonları evcilleştirecek bir bitkiyi bilmesine imkan yok. Bir griffon gördüğünden bile şüpheliyim, griffonları duysa duysa masallardan duymuştur. Maria kendi kendine söyleniyordu.


Bir anda donup kaldı. Tabii ya… “Evet, galiba cevapları almaya hazırım.” Hotam neşeyle iki çocuğa da göz gezdirdi. “Maria ve Shevek ikiniz de aynı cevabı vermişsiniz.” İki çocuk da birbirlerine kısa bir bakış attılar. “Bir griffonu evcilleştirmek için gerekli olan şey saygıdır. Bir griffon ancak sürücüsüne saygı duyduğunda evcilleşir.” Hotam’ın yüzüne pis bir sırıtış yerleşti. “Eh, galiba bu bir botanikciye pek de uygun olmayan bir soru. Umarım kafanızı karıştırmamışımdır çünkü hiçbir bitki bu saygının yerini dolduramaz maalesef.” Dramatik bir şekilde kafasını iki yana salladı. “O zaman durum üçe iki, Maria önde.”


Son olarak metelikçi Martyr ayağa kalktı. "O zaman bu işi çabucak bitirelim." yüzü ince ve keskindi. "55 Helveti sikkesiyle Karaktu'dan kaç keçi alabilirsiniz?" Ayakta beklemeye zahmet etmedi ve hemen yerine oturdu.


Maria'nın eli kağıt üstünde sayılar yazmaya başladı. Aklında işlemler akıp duruyordu. 55 Helveti sikkesi 27 Karaktu tamlığı ve bir yarım ederdi. Bir keçinin fiyatını 1 tamlık kabul edersek cevap 27 keçi olmalı.


İki çocuk da işlemlerini tamamlayınca vakit cevabı öğrenmeye geldi. Martyr tekrar ayağa kalkmamıştı. "İki çocuk da farklı cevap vermiş. Maria 27, Shev 27 ve bir yarım keçi demiş." Maria donakaldı. Shev arayı kapatacak, yarım keçiyi neden eklemedim. Maria kara kara düşünmeye başladı. Düşünceleri Martyr'in sesiyle kesildi. "İki cevap da yanlış." Bir açıklama yapmadan yerine oturdu. İki çocuk da aynı anda ayağa kalktı.


"Nasıl yani?"


"Keçinin kabul görmüş fiyatı bir tamlıktır."


"Bir Helveti sikkesi yarım Karaktu tamlığı eder."


Martyr eliyle çocukları susturdu. Ses tonu yargılayıcıydı. "Helveti'li asilerle savaştayız ve onların parasının değeri burada geçersiz. Cevap sıfırdı, sıfır keçi alabilirler!" Sesi hararetli çıkmıştı. iki çocuk da sessizce yerine oturdu.


Maria neşeliydi. O zaman durum üçe iki, hala ben kazanıyorum. Tam o sırada Felix ayağa kalktı.


"Koma ailesinin simgesi nedir?" ses tonu hiçbir duygu belirtisi taşımıyordu. Görev bilinciyle dimdik ayakta durdu.


Maria tekrardan düşünmeye koyuldu. Koma küçük bir aile, eğer doğru hatırlıyorsam simgeleri aile yadigarları olan altın bir tarak.


Cevaplar hazır olunca Felix bir adım öne attı. "Bu son soru olacak. Cevapları görelim." Çocuklar kağıtları havaya kaldırdılar. Felix gülümsedi. "Maria, cevabını okur musun?"


Maria boğazını temizledi. "Altın Tarak, aile yadigarları olduğu için kendi simgeleri yapmışlar. Babadan oğula geçer." Oda sessizdi. Maria babasının yüzüne ne kadar baksa da doğru mu yanlış mı asla anlayamıyordu. Sonunda yanına baktı. Shev gülümsüyordu.


Felix konuşmaya devam etti."Peki Shev, sen cevabını okur musun?"


Shev heyecanla kafasını salladı. "Koma ailesinin simgesi Boş Bir Cep'tir. Ailenin en büyük oğlu aile yadigarları altın tarağı birkaç ay önce kaybettikten sonra simge değişikliğine gittiler. Olmayan bir tarağı simge yapmak pek de mantıklı olmazdı." Shev tereddüt etti. "Hanlarda uzun bir süre bu hikaye anlatılıp şaka malzemesi olmuştu." Yüzü yine kızarıyordu.


Felix, Maria'ya döndü. "Umarım bu soruyu neden seçtiğimi anlamışsındır." Duraksadı. Yüzüne ilk kez bir duygu yetleşmişti. Kızını şefkatle izliyordu, bir miktar da pişmanlıkla. "Seni bu kaleye çok uzun süre hapsettim. Zeki bir kızsın ama her şeyi kitaplardan öğrenemezsin. Senin benimle gezilere çıkmanı istiyorum."


Maria'nın nutku tutuldu. "Bunu çok isterim." Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Çocukluğundan beri bunun hayalini kurmuştu ancak hiç olası gözükmemişti. "Peki Shev konusu ne olacak?" Sarı saçlı çocuğa bir bakış attı. İçinden bir ses keşke Shev kazansaydı diyordu.


"O konuda söylediklerim hala geçerli. Shev için son kararı verecek olan kişi sensin." Sesi babacan çıkıyordu. Maria özlemle babasını inceledi. Sen ailenin erkekleri gibi değilsin, sen insanları kucaklayan bir lidersin. Onlar gibi olmak narin kalbini çok yoruyor olmalı.


Felix, Maria'nın önüne geldi ve eğildi. "Ee, kızım, sence bu Shev denen çocuk bize iyi bir yaver olur mu?"







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mitolojiler ve Halk Folklorlarında Karga-Kuzgun Motifi

5 - Onurdoğan: Benzediği Kadar Farklı

Anlamsı İki Hikaye