Geçmişten Bir Yolculuk - Eski Taksi


Eski Taksi

Taksinin kapısının açılmasıyla içeriyi soğuk bir esinti doldurdu. Sezer, eski yumuşaklığını kaybetmiş koltukta rahat bir oturuş bulmaya çalıştı. "18. Cadde'ye". Araba, sanki gecenin bu geç saatinde bir yolcu almaktan duyduğu şikayeti haykırmak istercesine, bir homurtu çıkardı. Gece vardiyalarının birini bile kaçırmayan bu eski arabanın hala çalışması bir mucizeydi. Eski günlerinden eser kalmayan yaşlı arabanın boyası soyulmuş, motorları paslanmış, farları parlaklığını kaybetmişti ancak kontağın her çevirilişinde bunlara aldırmadan tüm gücünü ortaya koyuyordu. Durmayı sevmiyordu ama gün geçtikçe harekete geçmek zorlaşıyordu. Onun için kendini beğenmiş diyebilirdiniz eskiden olsa. O halinden eser kalmamıştı şimdi. Tekrar hareket etmezse bir gün, geride kalacak olanların ondan daha büyük bir sıkıntıya gireceğini biliyordu.
"Gününüz nasıl geçti?"
Sezer dikiz aynasından, onu düşüncelerinden uzaklaştıran bu yabancıya baktı. İçinde bir hiddet oluşmasına sebep olan bu soruya yapmacık bir "İyiydi" ile cevap verdi. Uzun süredir konuşmadığı için sesi bir feryat gibi çıkmıştı. Hiç merak etmiyordu ama "Ya sizin?"
"Bütün gün oturarak çalışıyoruz işte." Sezer'e öyle gelmese de içten bir kahkaha attı adam. Bu nezaket sorularının devamının gelmemesini uman Sezer rahatsızlığı belli olan bir şekilde koltuğunda kıpırdandı. İçinden bu rahatsız koltuklara lanetler okurken aklının uzak köşelerinden bir anı belirdi gözünün önünde. Tüm vücudunda yayılan titreme kalbinin sızlamasına sebep oldu. Kanatlarını çırpan bir kuş misali atan kalbini tuttu tek eliyle - kendine bile itiraf etmese de bu kuşun uçup gitmesini istemiyordu. Gözünün önünde beliren tanımadığı yaşlı adam nasıl böyle duygular içine sokmuştu onu? Beyninin derinliklerini araştırmaya başladı. Günler, haftalar, aylar hatta yıllarca geriye gitti. 'Hasarlı Sezer' yoktu artık. Genç, biraz da yakışıklıydı. Yaşlı yabancı yine ordaydı. Boydan boya süzdü yaşlı adamı. Ona baş kaldıran beyninin neden bir anda bu adamı karşısına çıkardığını anlamaya çalıştı. Yaşlı adam hafifçe ağzını açtı. Sesi o kadar narin ve kırılgandı ki! Sezer kafasını yaklaştırmak zorunda kaldı söylenenleri duymak için. "Teşekkür ederim"
Sezer, etkilenmemişti. Ne o zaman, ne de şimdi. İç çekti. "Bu muydu şimdi?"
"Siz de haklısınız ömrümüzü boşa harcıyoruz çalışarak. Ama ne yapmalı? Günler geçiyor ve biz de yaşıyoruz. En azından güzel günler."
"Sizin için öyle olabilir ama ben artık ömrümün sonlarına geldim. Ne güzellik kovalayacak enerjim ne de tadını çıkaracak zamanım kaldı."
"Ah öyle demeyin lütfen. Daha 40'larınızda gözüküyorsunuz (bu fazlasıyla cömertce bir tahmindi). Hem eminim mutlu bir ömür geçirmişsinizdir."
Sezer artık adamın delici gözlerine yakalanmamak için aynaya bakmıyordu. Adamın gözlerindeki ışıltı güneş gibiydi ve Sezer güneşe çok yakın uçuyordu. Adamın sözleri tekrarlandı: "Eminim mutlu bir ömür geçirmişsinizdir." Ama adamın ağzı açılmamıştı.
Sezer fazlaca halsiz düşmüş beynini tekrar yoklamaya başladı. Bu kadar 'iş' çöpünün arasında derince kazdı. Mutluluk işinin bir parçası değildi. Ailesine ve arkadaşlarına baktı. Maskeli yüzler ve düz hayatlar. Tatil günlerine baktı. Neden boş boş oturuyordu? Şakaklarına iğneler batıyordu. Adamın sözü bir yumruk gibi midesine oturmuştu, hem de en sertinden. Sinirle aynaya, 'güneşin' tam ortasına baktı. Gözler onu ele geçiriyor ve bilincini kaybetmesine sebep oluyordu. Ölmeden önce son çırpınışlarını atarak daha derine kazdı. Direkt olarak içini gören bu gözlere kanıtlamalıydı kendini. Boş bir hayat yaşamamıştı, öyle olmamalıydı.
Çöplerin arasında bir pırıltı gördü. Hemen ona sarındı. Yaşlı yabancı ordaydı. Yaşlı adamın yüzünde bir gülümseme vardı. Daha önce de orda mıydı bu gülümseme?
Taksinin havası yumuşamış, zaman yavaş akmaya başlamıştı. Arka koltuktaki adamın onaylarcasına kafa sallamasıyla Sezer esaretinden kurulmuştu. "Geldik işte tam burası"
Sezer, arkasını döndü. Bu yabancı adamı hiç incelememenin verdiği bir mahçuplukla adamı süzdü. Adamın uzattığı para tamdı. Parayı cebine sıkıştırmaya çalışırken soğuk bir esinti hissetti. Camı açıp kafasını dışarı sarkıttı. Yüzünde bir gülümsemeyle teşekkür etti.
Adam bu gülümsemenin içten gelen bir gülümseme olduğundan emindi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mitolojiler ve Halk Folklorlarında Karga-Kuzgun Motifi

1 - Onurdoğan: Yaver

5 - Onurdoğan: Benzediği Kadar Farklı