Soğuk Ülkenin Çocukları


Soğuk Ülkenin Çocukları


Kışa tepki göstermek niyetiyle, olmayan seslerini duyurmanın tek yolunu bulmuşcasına, adeta bir zırh gibi giymişti yeşil rengini ulu çamlar. İnat etmeyi bir saniyeliğine bile bırakmanın tüm benliğine ters düşeceği bir çocuğun direncine sahiptiler. Tekinsiz rüzgarın hiddeti ile kazandıkları bu direnç onları korkusuz gösteriyordu. Gövdeleri de görüntülerinden farklı değildi. Her daim bu görüntüyü korurlar ama gelişmeyi de bırakmazlardı. Hep daha büyük, hep daha güçlü, her zaman nefes kesici.

 Bugün de sıradan kış günlerinden biriydi, çamlar gibi, sadece sıradan.

Küçük kardeş tökezledi ve kaybolan dengesi yüzünden yumuşak karların arasında sertçe yuvarlandı. Tüm vücudu yavaşça titriyordu. Kendini soğuğa teslim etmeden önce vücudun son çırpınışıydı bu. Küçük elleri güneş battığından beri en ufak hareket belirtisi bile göstermemişti. Ellerinin soğukluğunu hissetmiyordu artık. Bunun içini rahatlatmaması gerektiğini; ellerinin kontrolünü kaybetmenin, soğuğun dayanılmaz öpücüğünden daha kötü sonuçlara yol açacağını bilecek kadar olgundu. Tökezlemesinin sebebi de buydu. İçini saran yerli korku onu yersiz bir aceleye sokmuştu.

Tüm vücuduyla yaşlı bir çamın gövdesine tutundu ve kendini ayağa kaldırmaya çalıştı. Bir anlığına çamın gövdesi ona o güne kadar dokunduğu en sıcak şeymiş gibi hissettirdi. Ancak bu his yarım kalp atışı sonra yerini bir boşluğa bıraktı. Dengesini kurmak gözüktüğünden daha ağır bir uğraş istiyordu. Önünden gelen rüzgar ince giysisinin vücuduna yapışmasına ve vücut hatlarının ortaya çıkmasına sebep oldu. Sıcak havalarda bile giyildiğinde fazlasıyla ince gelecek bu giysiler onu soğuktan korumaya yetmiyordu. Titremeleri hızlandı. Kollarıyla vücudunu sarmakla yetinebildi sadece. Açlıkla burun buruna gelmiş yırtıcı bir hayvanın bile gördüğünde uzak duracağı kadar acıklı bir görüntüydü bu. Bir çocuğun görüntüsüydü.

Uzun süre ayakkabısız dolaşmaktan nasırlaşmış ayakları da ellerinin kaderini takip ediyordu. Aklından yolculuk boyunca çıkmayan dinlenme arzusu, katlanılamaz bir seviyeye ulaşmıştı. Biraz dinlensem ne olur ki, birkaç dakika yeter. Düşüncelere karşı koymak, soğuğa karşı koymaktan daha zordu. Görüşünü daraltan saçlarını kenara çekmeye çalışırken, saçlarının buzlarla kaplı olduğunu fark etti. Eliyle itmeye çalıştığında başından kopup yeri boylayan kızıl saçlar, ona sonbaharda dökülen yaprakları hatırlattı. Kendini bir ağaç gibi düşünmek biraz da olsa eğlenmesine sebep oldu. Yüzündeki gülümsemeyle yavaşça yere oturdu.

Kafasını kaldırmaya çalıştığında boynunun çok gergin bir vaziyette olduğunu fark etti. Boynundan çıkan çıt sesleri gülümsemesinin daha da genişlemesini sağladı. Ağacın dalları. Kafasını gökyüzüne çevirdiğinde yıldızları gördü. Yol boyunca ona eşlik etmişlerdi ama ilk defa onlara uzunca bakma fırsatını bulmuştu. Etrafta aydan başka ışık kaynağı olmadığı için tüm yıldızlar net bir şekilde gözüküyordu.

"Vay be." uzun süredir konuşmamıştı. Sesindeki kuruluk onu şaşırttı. Kelimeleri bir nefes alışı gibiydi. Nefesi de giderek yavaşlamış ve derinleşmişti. Ağzından ısı belirtisi olabilecek dumanlar çıkmayı, uzun süre önce bırakmıştı. "Bir ağaç olacağım! En güzelinden, çiçeklerle kaplı, büyük bir ağaç olacağım!" sesini olabildiğince yükseltti. "Şairlerin hakkında şiirler yazacağı yapraklarım olacak. Aşıkların altında dinlenebileceği sağlam bir gövdem olacak." dedi, son kez.

Bugün de sıradan kış günlerinden biriydi, çamlar gibi, sadece sıradan.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mitolojiler ve Halk Folklorlarında Karga-Kuzgun Motifi

1 - Onurdoğan: Yaver

5 - Onurdoğan: Benzediği Kadar Farklı