Karga diyerek genelleme yapsak da aslında çoğu mitolojide karga ve kuzgun tek bir motif olarak kullanılırlar. Çoğu durumda “ölüm”ü ve ölümün karanlık taraflarını resmetmek için kullanılsalar da bazı mitolojilerde kutsal varlıklar olarak anlatılırlar. Mitolojilerde Karga: Kelt mitolojisinde savaş tanrıçası Morrighan, çoğu zaman karga formunda yolculuk eder. Yanına iki tane daha karga alan Morrighan’ı gören insanlara Morrighan’ın onları her daim izlediğinin bilirler. -- ya da onu kızdıran birisiyle görüşmek üzere olduğunu. Bazı Gal öykülerinde, kuzgun ölülerin öbür dünyaya taşınmasını sağlar. Hatta bazı cadı ve efsunculara kuzguna dönüşme gücünü de bahşetmiştir. Yerel Amerikalılar kargaları kurnaz ve kandırıkçı bir varlık olarak görmüşler. Karganın kandırdığı insanları anlatan onlarca hikâye vardır. Bazı kabilelerin efsanelerine göre ise, Karga yaratılışla ilgili olan herşey ve ötesiyle bağdaştırılmış, insanlara ışığı getirenin karga olduğu düşünülmüştür. Bu kabilelerin bazı ...
Yalnız Gece Gecenin titrek ışıklarında dalgalanırken; şehrin telaşlı hayaletleri arasında yitip gitmemek için hayallerime tutunuyorum. Hayaller görüyorum siyah silüetler arasında. Saf bir siyah, biraz da mahcup. Beni kendine çekiyorsun, duramıyorum. Sadece çığlıklar duyuyorum, yağmur sesleri. Gece kızgın. Sevmiyor bizleri yahut sizleri. Yıldızlarını çalan bu hırsızlara kızgın, gözünü kırpmadan izliyor hepimizi. Ay parlak. Derimin altına geçip kemiklerime işleyen bu ışık, tüketiyor benliğimi. Ve düşünüyorum, hep seni. Gecenin yutan karanlığında kaybolurken; şehrin bitmeyen nefretlerine kapılmamak için hayaline tutunuyorum. Çığlıklar bile susuyor. O vakit, tarifsiz bir boşluk kaplıyor içimi. Avazım çıktığı kadar bağırıyorum, duymuyorum sesleri. Seni bulmak için ışık saçıyorum sokaklara Onun da yeri yok gecenin ortasında. Sonra aklım gidiyor, ruhumla arıyorum seni. Arayışım bir hayvan gibi, bitiremiyorum cümleleri. İş...
Mutlu Olmayı Unutan Çocuk Yılın bu zamanında pansiyondaki tek kişinin ben olacağımı düşünüyordum. Çalıştığım iş yüzünden buradaydım ve akıl sağlığı yerinde olan kimsenin, ormanın - ki bembeyaz karlarla kaplıydı tüm ağaçlar- içinde kaybolmuş olan bu ıssız harabeye gelmesinin mümkünatı yoktu. Zaten ben pansiyona vardığımda da beni karşılayan tek kişi yaşlı resepsiyonistdi. Yüzünde bir ağacın gövdesini anımsatacak kadar çok kırışıklık vardı ve gözleri birbirine fazlasıyla yakındı. Bu rahatsız edici görüntüyü desteklercesine bu adam gelmemden duyduğu tatsızlığı gizlemek için hiç çaba sarf etmiyordu. "Tüm odalar boş. İstediğine geç, yerleş. Sıcak su sadece akşam sekizde var. Kahvaltı sabah dokuz çeyrekte, öğle yemeğiyse..." (...) Dışarıdan büyük bir villayı andıran pansiyonun terasında oturmuş kahvemi yudumlarken karların arasında, ileride, bir kırmızılık belirdi. Arabanın motorundan çıkan gürültülü hırıltılar orman boyunca yankılandı ve giderek yakl...
Yorumlar
Yorum Gönder