Ne değişti? - Sebep

Sebep


"Nedir ?" diye sordu genç oğlan. Yeşile vuran kahverengi gözleri sakindi. Daha çok saftı, deneyimsizdi. "Bana ne söylemek istemiştiniz?" merakla bir kaşını kaldırdı. Sorunun cevabını beklemeden arkasını döndü. Yüzü yorgundu. Gülümsemediği vakitler kızgın bir görüntü kaplardı yüzünü.

Şuan da kaşları çatıktı."Haf Hanım be-". Elleriyle ağzını kapattı. Parmaklarının uyguladığı baskı ve ağzından çıkanların verdiği utanç yanaklarının kızarmasına sebep oldu. Boynunu rahatsız edici bir görüntü aldı. Omurgası isyan edercesine vücudundan çıkmaya çalışıyordu. Gözlerini yerden kaldırmadı. Kapı sertçe çarptı. Bir süre nefesini tutu ve öyle kaldı. Ürkekçe kapıya baktığında odada yalnız başınaydı.

(***)

Şatafatlı kamarasından dışarı hızlı bir adım attı. Ayaklarının açılması ve ciğerlerine biraz temiz hava dolması için güverteye çıktı. Uçsuz denizi gördü her şeyden önce. Etrafını sarmıştı.

Midesinin bulantısına alışmıştı. Uzun vakitler geçmişti gemide ama o yine de denize alışamamıştı. Mide bulantıları tanıdıktı ama deniz değildi. Yabancıları sevmez, onlardan pek çekinirdi. Güverte boştu. Sadece geminin tayfası ve diğer yolcular vardı. Hayretle denizin ortasında onlara eşlik eden kuşlara bakıyorlardı. Kuşlar da onun gibiydi. Deniz onlar için de yabancıydı. Kamarasına geri döndü.

(***)

Mum ışığı artık odayı aydınlatmaya yetmiyordu. Deniz durgundu. Ona uzak gelen başka anıları hatırlattı bu. Ölü bir deniz, çoktan terk edilmiş. İmkanı olsa o da terk ederdi. Terk etmekte iyiydi. Her zaman, her zaman, her zaman bir yolunu bulurdu. Hafifçe mırıldandı. İnsan beyni böyledir ya. Kendini kandırması gerekir. Kendi söylediği sözler başkasının sözleri gibi hissettirir. Uzak bir akraba belki, bir sevgili hatta hiç tanımadığı birisi. Ama bir yolunu bulur ve kendini kandırmayı hep başarırdı. Adamın ağzındaki şarkı da böyle hissettiriyordu. Onu kandırmayı başarıyordu.

(***)

Şarkıyı duymayalı bir ay geçmişti ya da o öyle sanıyordu. Duyma yetisini kaybettiğinden beri tüm algıları durmuştu. Geceleri vaktini uyuyarak geçiriyordu. Gündüzleri vaktini uyuyarak geçiriyordu. Sadece uyuyordu. Gözlerini kapattığında etrafını kaplayan karanlıktan başka hiçbir şeyi hissedemiyordu. Bir şeyler mırıldandı. Yabancı sözlere hasret kalmıştı artık. Çok az yemek yiyordu. Dudakları kurumuş, saçları nemden kabarmış, vücudu bir ucubenin görüntüsünü almıştı. Zayıflamış elleriyle, kulaklarına dokundu. Kulakları yerinde yoktu. Harcadığı bu enerjini sonucunda acı bir inleme çıkardı. Elleri paramparçaydı. Kulaklarını ararken kafasına çok sert bastırmış olmalıydı. Elleri de kulakları gibi çalışmayı durdurmuştu, hissetmiyorlardı. Ama o durmadan kafasına bastırıyordu ellerini. Gözlerinden yaşlar akarken anlamsız bir cümle kurdu. O kadar uzun süredir konuşmuyordu ki. Artık cümle kurmak çok zordu. Günler boyunca kan ve kemik parçalarıyla kaplı küçük eller kulaklarını aramaya devam etti.

(***)

Gözleri başkası tarafından açıldı. Tek kişi için bile fazla küçük olan kamarayı rezalet bir koku kaplamıştı. Adamın yattığı yatak kırmızı, kahverengi ve sarının tonlarıyla kaplıydı. Gözleri çok iyi göremiyordu. Heyecanla anlamsız kelimelerini bağırdı. Bilinci toplanınca karşısında Haf'ı gördü. Kadının ağzı hareket ediyor ama adam duyamıyordu. "Ne değişti biliyor musun? Değişmedi ya esas sıkıntı da bu. Her şey aynı. Sen bile değişmedin ama eskisi gibi değilsin artık. Bana ne verebilirsin peki? Tek sen kaldın. Tek sebep sen kaldın."

Kadını duymasa bile adam her şeyi anlayabilmişti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mitolojiler ve Halk Folklorlarında Karga-Kuzgun Motifi

1 - Onurdoğan: Yaver

5 - Onurdoğan: Benzediği Kadar Farklı