Saatin Ritmik Sesi - Az Şekerli, Bol Sütlü

Az Şekerli, Bol Sütlü

Ağaçların arasından sızan, şarktan yanan alevden
kalbin ışıklarıyla gözlerimi açtım. İsim günümdeki kadar saf ve çıplaktım. Arkasına gizlenebileceğim herhangi bir şeyin olmamasını düşünmek dehşet vericiydi. Yatağımın yanı başında duran pencereden içeriye serinletici bir meltem giriyordu. Derin bir nefes aldım. Akciğerlerim odanın bunaltıcı sıcağının arasında bu meltemi yakalamaktan mutluluk duydu. Uzun süredir ölü yatan bedenimi doğrulttum. Tek gelen ses duvar saatinin ritmik tıkırtısıydı. Demek ki benden önce evden çıkmıştı. Kendimi yatağın yanından sarkıttım ve ayağa kalktım. Çalışma masamın üzerindeki karamalarıma takıldı gözüm. Kağıtları elime alıp incelemeye başladım.

Mutfağa gittiğimde karşıma her sabah karşılaştığım soluk yeşil tonlar çıktı. Hemen ışığı açtım. Kahvaltıyı hazırlamıştı. Ona teşekkür etmeliyim. O olmasa, her sabah kahvaltı hazırlamak için enerjiyi nerden bulurdum bilmiyorum.

Yemeğimi bitirdim ve banyoya yöneldim. Duruşum dikleşmişti. Yüzümün tamamını kaplayan bir gülümsemeyle karşılaştım. Karımın hazırladığı haşlanmış yumurta hoşuma gitmişti, belli. Musluğu açtım ve elimi suyla doldurdum ve yüzüme çaldım. Sabahki boğucu nem dağılmıştı. Gözlerimle aynı renk olan kestane kahverengi saçlarımı taradım. Ve kendimi izlemeye başladım. Yaklaşık bir saat geçmişti ki telefonum çaldı:

"ALO? Evet, şuan yoldayım... Gerçekten de çok trafik var... Hayır, canım daha sabah kahvemi almadım... Senin için de mi kahve alayım? Az şekerli, bol sütlü; anladım! Görüşürüz."

İş arkadaşım Selda aramıştı. Kendisiyle aynı odayı paylaştığımız için iş yerinde benimle en yakın olan kişi diyebilirim onun için. Aslında iş yerinde yakın olduğum tek kişi. Ah ama kimseyi suçlayamam ki, işten kimse kafasını kaldıramıyor ve bu yüzden başkalarıyla tanışacak vakti bulamıyor. İş vakitleri dışında da, onları evde bekleyen eşleri ve çocukları var.

Selda'yla tanışma hikayemiz çok ilginçtir. Bir gün ofis masamda oturmuş, verileri bilgisayara girerken yanımdan gelen bir ses duydum. Çok garipti çünkü ofisimin kapısı kapalıydı ve içerde sadece ben olmalıydım. Herhalde kafamın içinden sesleri duyuyordum, işime devam ettim. Bir süre sonra aynı sesi tekrar duydum. Kafamı sesin doğrultusuna çevirdiğimde Selda ordaydı. Biraz utanmış olmalı ki kulakları ve yüzü kırmızılaşmıştı. "Pardon; bilgisayara bir şey oldu galiba, ekran açılmıyor." Şaşırdım. Kısa boylu, hazırlanmasına saatler harcadığı belli olan sarı saçlı ve mavi gözlü bir kadın yanımdaki masaya oturmuş; ona yardım etmem için bana yalvaran bakışlar atıyordu. O anı tam hatırlamıyorum. Hızlıca kalkıp sorunu halletmiş ve yerime oturmuştum galiba. Uzun süre boyunca o sesi duymadım. O uzun süre boyunca birbirimizin adını da öğrenemedik. Sonradan fark ettik ki bir yıldır aynı odayı paylaşıyormuşuz. Selda bilgisayarlardan pek anlamıyormuş ve çok heyecanlanmış. Yardım istemek için etrafına bakındığında beni -ve nasıl ustaca hareketlerle bilgisayar kullandığımı- görmüş. O da ilk başta benim gibi şaşırmış ofisinde başka birisini görmeye.

Yol boyunca tekrarladım: az şeker, bol süt ; az şeker, bol süt; az şeker, bol süt... Favori kahvecimin önünde arabamı durdurdum. Aceleyle içeri daldım ve sıramı beklemeye başladım; az şekerli, bol sütlü; az şekerli, bol sütlü...
-Günaydın ne alırdınız?
-Kahve!
-Nasıl olsun?
-Az şekerli, bol sütlü!
-Tamamdır, hemen hazırlıyorum.

Başardım! Kahve hızlıca hazırlandı. Kahveyi alıp çıkışa yöneldim. Tam o an kendime kahve almadığımı fark ettim. Lanet! Şimdi geri dönsem benimle alay ederler, imkanı yok. Hızlıca arabama bindim ve beş sokak ötedeki başka bir kahveciye gittim.

Öğlen boyunca işimi yaptım: kağıtları derle, sayı değerlerini bilgisayara geçir, yeni kağıtlar iste. Ama sadece bu kadar değil! Bazen sayı değerlerinde hatalar olur ve ben de bu hataları düzeltirim. Ben olmasam işlerin ters gideceğini düşünmek mutluluk verici. Ben vaz geçilmez bir parçasıyım bu sistemin ve işimde çok başarılıyım. İşimi çok seviyorum.

Selda'nın sesini duydum. Bilgisayarın loş ışığı gözlerimi yormuştu. Kafamı yavaşça çevirip ona baktım. "... gidiyoruz. Bizimle gelmek ister misin?"   Arkasındaki pencereye baktığımda havanın karardığını fark ettim. "Çok isterdim... Ancak karımla romantik bir akşam yemeği yiyeceğiz."

Selda gittikten sonra birkaç saat daha işime devam ettim. Ofisin otomatik ışıkları kapandı. Çantamı toparladım ve karanlıkta arabama doğru yürüdüm. Yollar bomboştu. Herkes, onları evde bekleyen eşleri ve çocuklarının yanındaydı.

Eve girdiğimde içerisi zifiri karanlıktı. Karımı uyandırmamak için ışığı açmadım. Her gece karanlıkta odamı bulmaya alışmıştım. Üzerimdekileri çıkardım ve odama gittim. Ölü gibi yatıyordu. Nefesimi tuttum ve bekledim. Uzun süre sonra nefes alışını duydum. Çok kısık ve narindi. O kadar kısıktı ki duvar saatinin ritmik tıkırtısı bile onun sesinin önüne geçiyordu. Üstümü çıkardım ve yatağa uzandım. İsim günümdeki kadar çıplak ve kirliydim. Dehşet verici. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapadım. İyi uykular.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mitolojiler ve Halk Folklorlarında Karga-Kuzgun Motifi

1 - Onurdoğan: Yaver

5 - Onurdoğan: Benzediği Kadar Farklı