Kendi Çapında Bir Eleştiri - Tutunamayanlar Üzerine


Tutunamayanlar Üzerine


Tutunamayan; hayatın hiçbir dalına tutunamamış, hatta hayatın kendisini bile avucuna alamamış insanlara verilen bir isimdir (Çoğul; Tutunamayanlar). Bu isim 1970'li yıllarda keşfedilse de, tutunamayanların İsa'nın doğduğu 0000 yılında bile var oldukları tarihi kayıtlarca tasdik edilmiştir. Hatta İsa'dan Önce 500 yılında askerlik yapan Ahmet, tarihteki ilk tutunamayan olarak düşünülmektedir. Günümüzdeki tutunamayanların hikayelerine kıyasla Ahmet'in hikayesi sönük kalmış ve büyük kitlelere ulaşamamıştır. Gerçekten-Çok-Güçlü-Ülke'nin vatandaşı olan Ahmet, babasının zorlaması ile askere katılmıştır. Gariptir ki bu karara hiç karşı çıkmamış, ancak karardan geri dönüş imkansız olduğunda durumdan duyduğu rahatsızlığı kötü bir el yazısıyla inek derisi kaplı defterine geçirmiştir. Ressam olma hayalleri kuran Ahmet, hayatının hiç bir döneminde bu hayale yaklaşamamıştır bile. Savaş sırasında kafasına düşen büyük bir dolu tanesi yüzünden komaya girmiş ve dönemin tıp bilimi yetersiz kaldığı için gözlerini bir daha açamamıştır. Askerliği kadar ressamlık yetenekleri de kötü olan Ahmet -defterine yaptığı vasat bile denmeyecek resimlerine istinaden yapıyorum bu yorumları- böylece tarihin ilk tutunamayanı, 14.598.322'nci ressam olma hayali kuran askeri ve pilavı çatalla yiyen 123.897'nci kişi olarak tarihe geçmiştir.

Tutunamayanlık, yeni evrilen insanın anlamlandıramadığı bir uzuv gibi düşünülse de ilk başta; son araştırmalarla açığa çıktı ki bu durumun gen havuzu veya maymunlarla hiç bir alakası yok. Freud'a göre çocukluk travmaları, Einstein'a göre rastgele bir olasılıkla Tanrı'nın seçimi, İsa'ya göre ise bir şeytanın oyunuymuş. Daha nice düşünceler var ancak insanların doğuştan tutunamayan olmadıkları ortaya çıkınca çoğu düşünce tarihe karıştı. Yanlış bilinen bu bilgiyi düzeltmek için son kez ve bir kez daha tekrarlayacağım: Kimse tutunamayan doğmaz, bazıları hariç.

_____________________________________________


(Az önce okuduğunuz metin, Tutunamayanlar kitabında da bahsi geçen Tutunamayanlar Ansiklopedisinden bir kısım olarak düşünülebilir. Benim tarafımdan kaleme alınmıştır ancak tamamen Oğuz Atay'a aittir. Tanrı'nın büyük bir lütfudur ki eski yazarların bilinçlerini kavramak ve kendi bilincimle yeni yapıtlar oluşturmak konusunda gayet başarılıyım.)

Yukarıda bahsettiğim insanlara benzer bir çok tutunamayanın da yer aldığı bu ansiklopedi, biraz mizahi biraz da dramatik bir tavırla yazılmış. Hayatta başarısız olan insanların hikayelerinin yorucu hüznü bizi etkilemesin diye bu mizahın arkasına saklanmaya çalışılmış ve
dikkatsiz okuyucuların bu kitabın sunduğu zenginlikleri gözden kaçırmasına neden olunmuştur. Yeterince gayret gösteren 'gerçek' okuyucuya bir ödül olarak kullanmış Oğuz Atay bu teknikleri.

 Okuyucuyu bir çok kez yere seren bir üslupla yazılan Tutunamayanlar, okuyucu üsluba alıştığını hissettiği an ters köşe yapıp üslubunu tamamen değiştiriyor. Atay, ilk başta gayet karmaşık bir hikaye yumağına atarak başlatıyor kitabı ve yumağı yavaşça çözmeye başlıyor. Yumağın tamamen çözülmesiyle gerçek Tutunamayanlar'la karşılaşıyoruz ve anlatım sadeleşiyor. Öyle ki kitabın bir noktasında noktalamalar bile gereksiz bulunuyor ve sadece kelimelerle baş başa kalıyoruz. Atay'ın o çok sevdiği, yalnızlığı unutturan kelimelerle.

Kitap, Turgut Özben'in toparladığı notların bir birleşimi olduğu için farklı karakterlerinden ellerinden çıkan yazılarla karşılaşıyoruz. Ustaca bir şekilde her bir yazının farklı bir insanın aklından çıktığına bizi inandıran yazar, bu yazılar için kendi açıklamalarından da bahsediyor. Okuyucuya gerçekliğini sorgulatacak hikayeler anlatıyor ve onu araştırmaya sevk ediyor.

Zayıf bünyeler, kitapdaki karakterlerin karamsarlığında kolayca boğulabilir. Sonuçta hikaye yakın arkadaşının intiharını öğrenmesiyle açılıyor anlatıcımız Turgut Özben'in. Ama daha korkutucu taraf ise bu olayın öğrenilmesinin hemen ardından Turgut'un, arkadaşının intihar notunu okurken aklından geçen tek düşüncenin "güzel kadınların bacakları" olması ve hikayenin ana konusu olan bu intiharın, bir anlığına bile olsa unutulmasının vuruculuğudur.

Kitabın ilerisinde birçok karakterle karamsar bir adam olan Turgut Özben'in gözünden tanıştığımız için onlara karşı bir tiksinme oluşuyor içimizde. Bunun ilk kurbanı, intihar eden Selim Işık'ın annesine baş sağlığı dilemek için giden Esat oluyor. Yazar okuyucuya, bu iyi kalpli karaktere karşı gereksiz hatta gülünç bir nefret beslemesini sağlayıp, okuyucuyu manipüle etmeyi çocuk oyuncağı gibi gösteriyor. O yüzden dikkat edilmelidir ve her an manipülasyona uğrayıp uğramadığının sorgulanması gerekmektedir bu kitap okunurken. Benim tabirimle, diğer toplu taşıma kitaplarından farklıdır ancak en güzel de bir yolculukta, bir arayış içinde okunur.

Kitap Selim Işık'ın günlüğünü bize sunarak hikayeyi sonlandırıyor. Günlüğün okunduğu her sayfa okuyucu için bir azap ve depresyon kaynağıdır. Kitap bittikten sonra sebebi anlaşılamayan bir hastalığa kapılmak muhtemeldir. İtiraf etmeliyim ki benim için bu hastalıklı süreç üç gündü. Ancak bünyeden bünyeye de farklılık gösterebilir.

Herkesin hayatının bir döneminde deneyimlemesi gereken, zorlayıcı bir farkındalık Tutunamayanlar. Kendinizi hazır hissettiğinizde siz de kesinlikle kitaba şans tanımalı, Oğuz Atay'ın aklını yakından görmelisiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mitolojiler ve Halk Folklorlarında Karga-Kuzgun Motifi

1 - Onurdoğan: Yaver

5 - Onurdoğan: Benzediği Kadar Farklı