Sadece Gerçekten Sevilenler Ölebilir - Madenci


Madenci


Barut! Gözlerini yakıyordu. Kendi iri vücudunu zar zor geçirebildiği bu küçük delikteki hava gitgide azalıyordu. Nefesini uzun süre tutmaya alışmıştı, artık o kadar normal bir işti ki bu onun için, heyecanını arttırmak amacıyla arada nefesini bırakıyordu. Teninin kas kıvrımlarından akan ter damlalarını silmek için hareketlendi. Sol koluna göre daha kaslı olan sağ koluyla damlaları silkti. Ya da o öyle sandı. Çünkü damlalar çoktan buharlaşmıştı. Elindeki demir kazmayla, artık çok paslanmış ve nerdeyse kullanılmayacak hale gelmişti, cebelleşmeye devam etti. Her hareketiyle bulunduğu deliğin içine yayılan barut tozu sinirlerini bozmaya başlamıştı.
Saatler, günler gibi geçip gitti. Belindeki ip üç kez çekilmişti. Karanlıkta kimsenin göremeyeceği bir tebessüm yayıldı yüzüne. O yılmadan çalışmış ve gururla yarısını tamamlamıştı tünelin. Tünele, şaheserine, son bir bakış attı. Sürünerek tünelden dışarı çıktı. O ordaydı. Geyik başlı heykele yaklaştı. Dizlerinin üstüne çöktü ve ellerini birleştirdi. "Tanrım, bana lütfunu bahşet. Ölümüm en şanlı kullarından olsun. Bu şafağı göremeden gözlerimi yummamı sağla." Her gün gerçekleştiği ritüel bugün de içini huzurla kapladı. Kafasını kaldırdı. Kovukdaşının sağında olduğunu gördü. James'in kovukdaşı olmasından mutluydu. Konuşma saatlerinde duyduğu hikayelere göre bazı kovukdaşlar, kovuğun diğer üyelerinin dillerini koparıp onları - belki de hayatlarındaki anlamlı tek şey olan- ritüel saatlerinden alıkoyuyorlardı. Zalimce.
James'e el salladı. Neyse ki James o tarafa doğru bakıyordu da onu görmüştü. Onların diğerleri gibi uydurdukları bir vücut dili yoktu. Sadece basit kelimelerle cevap verebiliyor veya akıllarındakileri söylemek için konuşma saatini beklemek zorunda kalıyorlardı.

James de karşılık olarak heyecanla elini salladı. Kendisi genç bir çocuktu. Madenci için bir hüzün kaynağıydı ama bunu asla James'e belli etmezdi. Bu koloninin en yaşlı üyelerindendi madenci. Ona ölüm lütfunu tattıracak hiç bir sevdiği olmamıştı ya da o, onlardan daha büyük bir sevgi göstermişti. İnsanlara çok çabuk bağlanıyordu. Ne acı.

James hızlı ve her gün tekrarlanan el hareketleriyle madenin nasıl geçtiğini sordu. Madenci sade bir iyiyle karşılık verdi. Konuşma kısa sürdü. Konuşacak pek bir şey de yoktu zaten. Madenci kovuğuna doğru ilerledi. 

Bir koloni üyesinin öldürdüğü her insan, onları öldürme potansiyelinde bir düşüş demekti. O yüzden bu lütfa sadece çok sevilen insanlar kavuşabiliyordu.
Şafak vaktinde madenci dizlerinin üstüne çöktü. Gözlerini kapatıp hayal kurmaya başladı. Acaba ölümü ne zaman gerçekleşecekti? En yakın zamanı tercih ederdi madenci. Peki ya kimden gelecekti bu ölüm? Madenci umutsuzluğa kapılmadı. Elbet bir gün birisi canını alacaktı. Pürüzsüz bir bıçaktan tek bir darbeyle ölmek ne kadar ilginç olurdu. Madenci hemen vazgeçti. Kendisi iyi bir insandı. Çok kişiyi öldürmüştü. Her seferinde farklı şeyler denemiş ve en güzel ölümü bulmaya çalışmıştı. Bıçak darbeleri etrafı kirletirdi. Tüm zemini kaplayan kanı temizlemek uzun sürüyordu. Boğulmanın doğru yol olduğuna ikna oldu.

Bir süre sonra adım sesleri geldi. Madencinin kalbi bir kuş gibiydi, hızlıca kanatlarını çırpıyordu. Adım sesleri yaklaştı. Madencinin gözleri sımsıkı kapalıydı. Sürprizi kaçırmak istemiyordu. Sarışın biri miydi acaba? Belki de bir kadındı. Adım sesleri iyice yaklaşmıştı. Pat, pat, pat. Madenci nefesini son kez olması umuduyla içine çekti.

Ama hiçbir şey olmuyordu. Adımlar uzaklaştı. Madencinin yüzünü ısıtan güneş battı, ortadan kayboldu. Madenci gitti ve her gece daldığı uykulardan farklı olmayan bir uykuya daldı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mitolojiler ve Halk Folklorlarında Karga-Kuzgun Motifi

1 - Onurdoğan: Yaver

5 - Onurdoğan: Benzediği Kadar Farklı